mevcut cezasızlık koşullarının erkekleri egemenliklerine dayanan suçları işlemeye teşvik ettiği açık bir gerçek ama çevrelerinde gördükleri hoşgörünün de bu konuda etkili olduğu ve bunun tersyüz edilmesi gerektiği de açık değil mi

angela davis’in de içinde yer aldığı cezaevlerinin ilgası hareketi başta abd olmak üzere birçok ülkede taraftar buluyor. bu hareket esas olarak, suçun toplumsal yapıdan kaynaklandığını ve yapı değişmedikçe engellenmesinin mümkün olmadığı fikrine dayanıyor. cezaevlerinin ilgası hareketi, hapishane koşullarının iyileştirilmesi, mahkumların daha insani koşullarda yaşaması gibi insan hakları çerçevesindeki talepler için mücadeleyi reddetmiyor ama esas olarak ceza sisteminin kendisini hedef alıyor.
her türden suçun toplumsal yapıyla ilintisi olduğu fikrine bütünüyle katılmakla birlikte bu açıklamanın başka bir sürü genelleme gibi, fazla genel olduğunu ve önemli bir noktayı gözden kaçırdığını düşünüyorum. bazı suçlar, fail madun değil egemen olduğu için işleniyor; bunların başında erkek şiddeti geliyor; aynı şekilde soma, dilovası gibi, sermayenin tercihlerinden kaynaklanan suçlar da öyle. burada, genel insanlık suçlarını değil, mevcut yasaların tanımladığı suçları kastettiğimi söylememe gerek yok, sanırım. bu türden suçlarda cezasızlığın nasıl teşvik edici olduğunu da bilerek, cezaevlerinin ilgasının ancak başka önlemlerle birlikte yürüyecek tedrici bir süreç olabileceğini düşünüyorum.
ancak ilga hareketinin bazı argümanlarının dikkate değer olduğuna ve erkek şiddetini -aslında genel olarak egemenlerin şiddetini- anlamlandırmakta yararlı olduğuna inanıyorum.
almanya’daki feminist bir grup, suç ve ceza konusunu ele aldığı broşüründe, suçtan kaçınmanın tek sebebinin ceza alma ihtimali olmadığını söylüyor. gerçekten de çoğumuz cinayet işlemeyi aklımızdan geçirmiyoruz. zaman zaman öfke ve/veya kendini koruma ihtiyacı bir başka insanı yaralamamıza ya da öldürmemize sebep olsa da herhangi biriyle sorun yaşadığımızda ilk aklımıza gelen şey onun bedenine zarar vermek olmuyor ve bunun ceza alma ihtimaliyle ilgisi yok. aynı şekilde, suç olmasa da, hırsızlık yapmayacak olanlarımız çok. bir arkadaşınızın evinde beğendiğiniz bir şeyi çantanıza atmamanızın sebebi hapse düşme ihtimali değil. arkadaşlarınızın eşyalarını onlara söylemeden alıp götürürseniz, bir süre sonra kimsenin sizi evine çağırmaması ve yalnız kalmanız muhtemeldir. bütün bunlarda devletin ceza mekanizmalarından ziyade toplumsal kınanma, ayıplanma, dışlanma etkili.
cinayeti bir kenara bırakıp hırsızlıkla devam edeyim. hırsızlık bugün bir meslek ve bu meslekle geçinenler ömürlerinin önemli bir kısmını hapishanede geçiriyor ama toplumdan o kadar dışlanıyorlar ki, başka bir işle geçinmeleri neredeyse imkânsız. bu insanlar için, sık sık ikamet ettikleri cezaevi değil, onlara başka geçim yolu bırakmayan koşulların değişmesi caydırıcı olabilir.
ancak insanlar çok yoksullaştıklarında bile genellikle hırsızlık yapmayı değil, çöpten yiyecek toplamayı seçiyor. çünkü hırsızlık hem kolay bir iş değil hem de kınanan bir edim. yani bizi suç işlemekten alıkoyan şey ceza alma korkusu değil, toplumdaki konumumuzun değişmesi, damgalanmak. nitekim failine, en azından dikkate aldığı insanlar nezdinde prestij kazandıran siyasi suçları işleyenler hapse atılmaktan korkmuyor.
erkek şiddeti genellikle iki kişi baş başayken gerçekleşiyor. bu “mahremiyet” birçok erkeğin sığındığı bir olgu. ancak yine birçok erkek, şiddet uyguladıkları kişinin kendilerini teşhir edeceğini, kolluğa başvuracağını bildikleri halde şiddetten vazgeçmiyor. çünkü şiddet uygulayan erkek dışlanmıyor, kınanmıyor! bir kısmının, mahkemelerde, siyasi suçlarla yargılananları andırır biçimde, gururlu hareketler yapmalarının sebebi de bu. ceza da alsalar, aileleri, arkadaşları onları kahraman gibi görebiliyor. birçok kadın dahi, onlara anlayışla yaklaşabiliyor, onları hoş görebiliyor. programlarında, tüzüklerinde kadın özgürlüğüyle ilgili büyük büyük laflar bulunan yapılarda bile işlerin böyle yürüdüğüne şahit olmuşuzdur! bunu değiştirmek zorundayız.
erkek şiddetinin cezasız kalmaması için verilen mücadele çok önemli ve vazgeçilmez ama en az bunun kadar önemli olan erkek şiddetinin toplum vicdanında, kamusal bilinçte, toplumsal değerler açısından kabul edilmez olmasını sağlamak, faili utandırmak!
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.