İstanbul Trans Onur Haftası, Ankara Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutulan trans erkek mahpus Poyraz’ın, 1 Aralık günü koğuşunda şüpheli bir şekilde ölü bulunmasına ve olayın “intihar” denilerek kapatılmaya çalışılmasına karşı bir basın toplantısı düzenledi. Okunan ortak metni 135 kurum imzaladı

İstanbul Onur Haftası, Sincan Kadın Ceza İnfaz Kurumunda mahpus olarak bulunan Poyraz isimli trans erkek mahpusun koğuşta şüpheli şekilde ölü bulunmasına yönelik bir basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısıda 135 kurumun imzasının olduğu metin okundu.
“İp daha önce koğuşta yoktu, savcı iki gün sonra geldi”
Poyraz’ın ölümüyle ilgili paylaşılan ayrıntılar yaşanan ihmalleri ortaya koyarken aynı koğuşta kalan trans mahpusların ve avukatların aktarımlarına göre olay günü şu gelişmeler yaşandı:
Aynı koğuşta kalan trans mahpusların ve kendilerini ziyaret eden avukatların aktarımlarına göre, olayın hemen öncesinde ilk kez dört trans mahpusun toplu şekilde psikiyatri sevkine çıkarıldığı; bu süreçte koğuşa Poyraz’ın yerleştirildiği; mahpuslar koğuşa döndüklerinde Poyraz’ı asılı halde buldukları; sağlık ekibinin uzun süre gelmediği; savcılık ve olay yeri incelemesinin ise ancak iki gün sonra hapishaneye geldiği ve tanık ifadelerinin alınmadığı iddia edilmektedir. Ayrıca asılmada kullanıldığı belirtilen ipin daha önce koğuşta bulunmadığı, Poyraz’ın saçlarının kazınmış olduğu ve son dönemde belirgin biçimde zayıfladığı yönündeki aktarımlar, olayın “intihar” olarak geçiştirilmesini kabul edilemez kılmaktadır.
Okunan metinde, olayın bir “intihar” vakası olarak kayıtlara geçirilip kapatılmaya çalışıldığını vurgulanırken olayın ardından tanık mahpusların ifadelerinin alınmadığı, aksine bu mahpusların disiplin soruşturması tehdidiyle baskı altına alındığı belirtildi.
Yapılan açıklamada, “Bu ölüm tekil bir olay değil; Türkiye’de trans ve diğer LGBTİ+ mahpusların uzun süredir maruz bırakıldığı sistematik tecrit, ayrımcı infaz yöntemleri ve sağlık hakkı ihlallerinin en ağır sonucudur” denildi.
Cezaevlerindeki tecrit uygulamalarının “güvenlik” adı altında meşrulaştırıldığına dikkat çekilen açıklamada, iktidarın politikalarına dair şunlar söylendi:
“Trans mahpuslara uygulanan tecrit, sadece bir güvenlik politikası değildir; toplumsal cinsiyet düzenini yeniden üreten yapısal bir şiddet biçimidir. Devletin aileci, cis-heteroseksist düzen kurgusu transları hedef almaktadır. Tekrar söylüyoruz: Aile Yılı’nız transları katlediyor!”
Pembe Hayat Derneği’nin başvurularına verilen yanıtlara atıf yapılan açıklamada, Adalet Bakanlığı’nın trans mahpusların sağlık ve uyum süreçlerine dair şeffaf bir protokolü bulunmadığı ve bu boşluğun yaşam hakkını tehdit ettiği ifade edildi.
135 kurumun imzaladığı metinde Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde trans erkek mahpus Poyraz’ın şüpheli ölümüyle ilgili bağımsız ve etkin soruşturma başlatılması talep edildi.
Açıklamanın tamamı ise şu şekilde:
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Ankara Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’nde tutulan trans erkek mahpus Poyraz, 1 Aralık 2025 günü koğuşta şüpheli biçimde ölü bulunmuştur. Aynı koğuşta kalan trans mahpusların ve kendilerini ziyaret eden avukatların aktarımlarına göre, olayın hemen öncesinde ilk kez dört trans mahpusun toplu şekilde psikiyatri sevkine çıkarıldığı; bu süreçte koğuşa Poyraz’ın yerleştirildiği; mahpuslar koğuşa döndüklerinde Poyraz’ı asılı halde buldukları; sağlık ekibinin uzun süre gelmediği; savcılık ve olay yeri incelemesinin ise ancak iki gün sonra hapishaneye geldiği ve tanık ifadelerinin alınmadığı iddia edilmektedir. Ayrıca asılmada kullanıldığı belirtilen ipin daha önce koğuşta bulunmadığı, Poyraz’ın saçlarının kazınmış olduğu ve son dönemde belirgin biçimde zayıfladığı yönündeki aktarımlar, olayın “intihar” olarak geçiştirilmesini kabul edilemez kılmaktadır.
Bu ölüm, tekil bir “olay” değil; Türkiye’de trans ve diğer LGBTİ+ mahpusların uzun süredir maruz bırakıldığı sistematik tecrit, ayrımcı infaz yöntemleri ve sağlık hakkı ihlallerinin en ağır sonuçlarından biri olarak değerlendirilmelidir. Hapishane alanında faaliyet yürüten dernekler ve diğer hak örgütlerinin değerlendirmeleri, cezaevlerinde LGBTİ+ mahpusların başlıca sorunlarının ayrımcılık, tecrit, şiddet ve sağlık hizmetlerine erişim engelleri olduğunu ortaya koymaktadır. Cezaevi yönetimlerinin “güvenlik” gerekçesiyle uyguladığı izolasyonun, fiilen başka bir şiddet biçimine dönüştüğü ve LGBTİ+ mahpusları ortak alan, sosyal faaliyet ve temel haklardan mahrum bıraktığına dikkat çekilmektedir.
Bizler şunu açıkça söylüyoruz: Cezaevi rejimi, patriyarkanın, heteronormativitenin ve kapitalist disiplin mekanizmalarının kesişiminde işleyen bir kontrol aygıtıdır. Transların bedenleri ve yaşamları, yalnızca cinsiyet normları üzerinden değil; sınıf, emek, yoksulluk, göç, etnisite ve “kabul edilebilir yurttaşlık” ölçütleri üzerinden de sürekli denetleniyor. Bu nedenle trans mahpuslara uygulanan tecrit, sadece “güvenlik” politikası değildir; toplumsal cinsiyet düzenini ve makbul beden rejimini yeniden üreten yapısal bir şiddet biçimidir.Transların maruz bırakıldığı şiddetin bireysel önyargıdan ibaret olmadığını; devletin aileci, cis-heteroseksist “toplumsal düzen” kurgusunun, ekonomik ve siyasal tahakkümle birlikte işlediğini hatırlatıyoruz. Buradan tekrar ve tekrar söylüyoruz: Aile Yılı’nız transları katlediyor! Bizler bakım hakkını, bedensel özerkliği ve sağlık hakkını “ikincil” değil yaşam hakkının ayrılmaz parçası olarak görüyoruz. Bu yüzden cezaevlerinde hormona erişim, psikiyatrik destek, güvenli barınma ve ayrımcılıktan korunma, lütuf değil haktır.
Öte yandan trans mahpusların hormona ve cinsiyet uyum sürecine ilişkin sağlık hizmetlerine erişimine dair standart, şeffaf ve hak temelli bir protokolün bulunmadığı; Adalet Bakanlığı’nın bu alanda doğrudan düzenlemelerden kaçındığı da bizzat Pembe Hayat Derneğinin bilgi edinme başvurularına verilen yanıtlarda görünür hale gelmiştir. Bu boşluk, cezaevlerinde transların yaşam hakkını doğrudan tehdit eden yapısal bir sorundur.
Poyraz’ın ölümü etrafındaki şüpheler, sadece adli sürecin değil, infaz rejiminin ve cezaevi idaresinin sorumluluğunu da gündeme getirmektedir. Sağlık müdahalesindeki gecikme, delil güvenliği, tanık beyanlarının alınmaması, koğuşta kalan mahpuslara disiplin soruşturması tehdidiyle baskı kurulması iddiaları ve uzun süredir devam ettiği belirtilen ağır izolasyon koşulları, etkin soruşturma yürütülmediği takdirde cezasızlığın yeni bir halkasına dönüşecektir.
Taleplerimiz nettir:
- Poyraz’ın ölümüne ilişkin derhal bağımsız, tarafsız ve etkin bir adli soruşturma yürütülsün; olay “intihar” varsayımıyla kapatılmasın.
- Olay yeri incelemesi, kamera kayıtları, sevk ve revir kayıtları, vardiya çizelgeleri, disiplin evrakları dahil tüm materyaller şeffaf biçimde güvence altına alınsın; delil karartma ihtimaline karşı sorumlu personel hakkında gerekli idari tedbirler uygulansın.
- Tanık mahpusların beyanları baskı ve misilleme olmaksızın alınsın; koğuşta kalan mahpuslara yöneltilen disiplin soruşturması tehditleri derhal sonlandırılsın.
- Trans mahpuslara yönelik tecrit/izolasyon uygulamalarına son verilsin; spor, havalandırma, sosyal faaliyet, eğitim ve ortak alan hakları eşit ve güvenli biçimde kullandırılsın. Sivil toplum örgütlerinin izleme raporları, trans/LGBTİ+ mahpusların izolasyonunun yaygın bir hak ihlali alanı olduğuna işaret etmektedir.
- Trans mahpusların sağlık hakkı güvence altına alınsın; hormon tedavisi ve cinsiyet uyum sürecine ilişkin hizmetlere erişim için açık, bağlayıcı ve ayrımcılık karşıtı ulusal standartlar yayımlansın.
- Cezaevlerinde cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli ayrımcılığa karşı personel eğitimleri zorunlu hale getirilsin; izleme mekanizmaları güçlendirilsin; sivil toplumun cezaevlerine erişimi ve raporlama imkanları genişletilsin.
Poyraz’ı kaybettiğimiz koşullar, cezaevlerinin translar için nasıl bir hayatta kalma mücadelesi alanına dönüştürüldüğünü bir kez daha göstermektedir. Bizler, transların yaşam hakkını hedef alan bu düzenin normalleştirilmesine izin vermeyeceğiz. Trans mahpusların hayatı, onuru ve sağlığı pazarlık konusu değildir.
Poyraz için adalet istiyoruz.
Trans mahpuslara yönelik tecrit ve ayrımcı infaz rejimi son bulsun.
Yaşam hakkı derhal güvence altına alınsın. Kamuoyunu, baroları, insan hakları örgütlerini, kadın hareketini ve tüm demokratik kitle örgütlerini bu sürecin etkin şekilde takipçisi olmaya; Adalet Bakanlığı ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nü acil adım atmaya çağırıyoruz.
Poyraz’ın ölümünün hesabını soracağız!
Sendika.Org