İsrail, Gazze’de yerel bir terörle mücadele yürüttüğünü, Lübnan’a ve Suriye’ye yönelik saldırılarını ve işgallerini ise kendini korumak amaçlı alanlar oluşturma niyetiyle yaptığını söylüyor. ABD’nin fiziksel olarak varlığı İsrail’in bu söylemlerini boşa düşürecek gibi görünüyor ki, Lübnanlılar ABD’nin bu girişimini Lübnan’ı da kapsayacak şekilde genişletmesini umuyor. Her halükarda Lübnan bir kez daha yaralarını saramadan, savaş ve yıkım kısır döngüsüne tekrar tekrar sürüklenmesine sebep olan sorunlarını çözmeye vakit bulamadan yeni bir yıkımın eşiğinde

Lübnan semalarında bir kere daha kara bulutlar toplanmaya başladı. İsrail’in bir kez daha Lübnan’a saldırmaya hazırlandığına dair oldukça tedirgin edici açıklamalar ve sahada hareketlenmeler var. Lübnanlılar açısından bir savaşın daha her an patlama ihtimalinden daha korkutucu bir senaryodan bahsediliyor; bu defaki savaş bütün Lübnan’a yayılabilir! Bu tehlikeli gidişatı durdurmak niyetiyle birtakım girişimler art arda geliyor. Bu çerçevede teknik olarak on yıllardır savaş halinde olan Lübnan ve İsrail heyetleri ilk kez doğrudan görüştü. Elbette bu gelişme oldukça önemli olsa da tırmanan gerilimi durdurmaya yeter mi? Belirsiz!
İsrail-Hizbullah savaşının ardından varılan ateşkes neden işe yaramadı da yeni bir savaş ihtimali konuşulur oldu? Bugünkü gerilimin sebebi bu soruda, bu sorunun cevabı ise geçtiğimiz 2 yılda saklı.
7 Ekim 2023’te HAMAS’ın İsrail yerleşim birimlerine yaptığı tek kelimeyle kamikaze saldırı Hizbullah’ı da sürece dahil olmaya zorladı. Hizbullah, Lübnan iç siyasetinin ana unsurlarından biri olduğu için Lübnan’ı savaşa sürüklemek ile İran destekli Direniş Ekseni’nin en önemli örgütü olarak sorumluluk almak arasında kaldı. Nihayetinde yaklaşık 11 ay “işe yarayan” ara formül bulundu ve Hizbullah, Lübnan-İsrail sınırındaki güney Lübnan’da sınırlı ve kontrollü bir savaş yürüttü. Hizbullah’ın amacı İsrail ordusunu güneyde Hizbullah, kuzeyde Gazze-HAMAS şeklinde gücünü bölmeye zorlamaktı. Bu strateji Gazze savaşını daha da uzatacak, İsrail kamuoyunda tepkilere ve savaşın artan maliyetinin sorgulanmasına sebep olacaktı.
Hizbullah’ın hesabı Netanyahu yönetimi üzerinde iç kamuoyu baskısı oluşmasını sağlamaktı. Bu strateji sebebiyle gerçekten askeri gücünü bölmek zorunda kalan Netanyahu Hükümeti zaman zaman tırmanan iç kamuoyu baskısı sebebiyle de zorlandı. Ancak bölge ülkelerinin sessizliği, uluslararası toplumun İsrail lehine tavrı sayesinde Netanyahu, krizi fırsata çevirmeye karar verdi.
HAMAS ile Gazze’de savaşmak yerine HAMAS’a uzanan İran merkezli lojistik hattını hedef almaya başlayan İsrail’in, Hizbullah’a yönelik oldukça şiddetli saldırıları başladı. Böylece İran’ın İsrail’i çevreleme politikasını çökertmeyi hedefleyen İsrail, Direniş Ekseni ile oluşan çemberi kırmayı hedefliyordu. Bölgedeki İran nüfuzundan kaynaklanan rahatsızlık sebebiyle bölge ülkeleri yine sessizdi, uluslararası toplum İsrail lehine hareket ediyordu. Haliyle İsrail hedefini genişletti ve Hizbullah’ı yok etme savaşını başlattı. Bu süreçte Hizbullah’ın doğal tabanı olan Güney Lübnan’da ağır yıkıma sebep olan saldırılar 1.5 milyon insanın göç etmesine neden oldu. Hizbullah’ın Beyrut’taki kalesi sayılan Dahiye bölgesi de ağır saldırılara maruz kaldı. 24 saat İsrail dronlarının sesinin duyulduğu Beyrut’tun ardından saldırılar Hizbullah’ın olduğu bütün kentlere yayıldı. Hizbullah’ın en önemli liderlerinden olan ve örgütü bölgesel bir güç haline getiren Hasan Nasrallah’ın ölümü ve örgütün silahlı kanadının ağır hasar görmesi ile uluslararası girişimler hız kazandı ve bir ateşkes anlaşması yapıldı.
Ateşkes anlaşmasına göre Hizbullah’ın silahlı kanadının Güney Lübnan’dan Litani Nehri’nin gerisine çekilmesi ve silahsızlandırılması öngörülüyordu. Buna karşılık İsrail tarafı da saldırıları durduracak ve işgal ettiği yerlerden çekilecekti. Ancak ateşkesin üzerinden geçen bir yılda İsrail’in en az 10 bin kez bu anlaşmayı ihlal ettiği, BM barış gücü olan UNIFIL tarafından rapor edildi. Ayrıca İsrail işgal ettiği Güney Lübnan’daki köylerden çekilmediği gibi buralara karakollar, güvenlik duvarları inşa edip askeri tahkimat yaptı, yapmaya devam ediyor.
Diğer taraftan silahlı kanadının büyük kısmını kaybeden örgüt Lübnan içindeki baskıların da etkisiyle Güney Lübnan’dan çekilmeye ve çekildiği yerleri Lübnan ordusuna bırakmaya başladı. Beyrut’ta da örgütün silahsızlandırılması için hummalı bir çalışma başladı. Lübnan ordusu bir takvim bile hazırladı. Bu takvime göre örgütün silahlarının bir kısmının toplandığı duyuruldu ancak Beyrut’ta tartışmalar alevlendikçe alevlendi.
Hizbullah zaten silah bırakmaya mecbur kalmıştı ve yine Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinin ardından İran’dan Hizbullah’a uzanan lojistik hat kesilmişti. Bu dönemde İran’dan çok sayıda üst düzey heyet Lübnan’a ziyaret için gitti ancak pek hoş karşılanmadıkları gibi İran’dan örgüte gönderilen para kaynaklarına yönelik de oldukça titiz bir politika uygulanıyordu.
Ancak bazı gerçekler de Lübnanlılar için karar vermeyi zorlaştırıyor. Mesela İsrail’in ateşkese uymasını sağlayabilen güç yoktu. Tam aksine Amerikalılar başta olmak üzere Beyrut’a giden bölgeden heyetler veya yabancı heyetler, Lübnan hükümetini neredeyse azarlıyordu ve en önemlisi de hiç kimse Lübnan ordusunun güçlendirilmesinden bahsetmiyordu. Ordunun çok ama çok zayıf olduğu, İsrail ile bir savaşa kesinlikle giremeyeceği de oldukça açık.
Bölge ülkelerinin sessizliği ve uluslararası toplumun İsrail lehine politikaları bir kere daha Netanyahu Hükümetinin imdadına yetişti. Netanyahu artık sadece Hizbullah’ı hedef alan bir savaştan değil, bütün Lübnan’ı, yani Lübnan ordusunu da vuracakları bir savaştan bahsediyor.
İsrail tarafı Lübnan hükümetini Hizbullah’ı silahsızlandırma konusunda ayak sürümekle suçluyor. İran-Hizbullah lojistik hattının Suriye kısmının eskisi kadar etkin olmasa da hâlâ aktif olduğunu öne süren Netanyahu Hükümeti kısaca Hizbullah’ın silahlı ve siyasi kanadının tarihe gömülmesi gerektiğini söylüyor.
Peki bu mümkün mü?
Elbette değil çünkü Hizbullah Lübnan’daki bütün diğer siyasi hareketler ve akımlar gibi gücünü mezhepçi anayasadan ve sistemden alıyor. Örgüt, Lübnan iç siyasetinde oldukça ağırlığı olan bir güce sahip. Silahlı kanadı zayıflayıp yok olsa da siyasi olarak örgütün yok edilmesi mevcut Lübnan şartlarında imkansız denilebilir. Zaten Hizbullah’ın sadece silahlı kanadı ortadan kalktığında İsrail’e az çok karşı durabilecek bir güç de kalmıyor ortada.
Bir taraftan İsrail saldırıları devam ederken diğer taraftan Suudi Arabistan’ın arka planda olduğu bir Mısır inisiyatifi öne çıktı. Nihayetinde Lübnan ile İsrail sivil heyetleri on yıllar sonra ilk kez sınırın Lübnan tarafındaki Nakkura’da BM karargahında bir araya geldi. İlk görüşmede elbette somut sonuç çıkmadı. Ancak ikinci tur görüşmenin 19 Aralık’ta yapılması bekleniyor. Tarafların birbirlerinden ne istedikleri, ortada tartışılan bir yol haritası olup olmadığı bile belirsiz ancak iki tarafın heyetinin de ağırlıklı olarak sivillerden oluşması ve Lübnan heyetinin başına Hizbullah karşıtlığı ile bilinen Lübnan’ın ABD elçiliğini de yapmış olan Simon Kerem’in getirilmesi Beyrut’un oldukça esnek olduğunu gösteriyor.
Lübnanlılar açısından “Belki savaşa engel olur” diye takip edilen ikinci gelişme ise İsrail ile ABD arasındaki çekişme. ABD’nin Gazze’de bir askeri üs inşa edeceğinin duyurulması İsrail’i Gazze başta olmak üzere bölgedeki hamlelerini uluslararasılaştıracağı ihtimali nedeniyle oldukça tedirgin ediyor. Çünkü İsrail, Gazze’de yerel bir terörle mücadele yürüttüğünü, Lübnan’a ve Suriye’ye yönelik saldırılarını ve işgallerini ise kendini korumak amaçlı alanlar oluşturma niyetiyle yaptığını söylüyor. ABD’nin fiziksel olarak varlığı İsrail’in bu söylemlerini boşa düşürecek gibi görünüyor ki, Lübnanlılar ABD’nin bu girişimini Lübnan’ı da kapsayacak şekilde genişletmesini umuyor.
Her halükarda Lübnan bir kez daha yaralarını saramadan, savaş ve yıkım kısır döngüsüne tekrar tekrar sürüklenmesine sebep olan sorunlarını çözmeye vakit bulamadan yeni bir yıkımın eşiğinde!
Kaynak: Evrensel