15 yıl önce ölüme sürüklenen 28 yaşındaki ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can’a işkence yapan, ölümünden sonra hakkındaki evrakı değiştirip, bilgisayarlardaki kopyaları değiştiren polislerle ilgili cezasızlık sürüyor. Son olarak Yargıtay’ın, iki polis hakkında 6 yıl önce verilen kararın bir bölümünü geçtiğimiz aylarda bozduğu ortaya çıktı. Bozma kararı uyarınca yeniden başlayan yargılamada karar yarın çıkacak. Can ailesinden hayatta kalan tek isim olan Ezgi Sevgi Can, Onur Yaser Can, anne ve babası için adalet istiyor

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü geride kaldı.
11 Aralık’ta, bugün, bundan tam 15 yıl önce ölüme sürüklenen Onur Yaser Can’a işkence yapan, işkence yapıldığını gizlemek için evrak değiştiren polislerin yargılandığı davanın duruşması var. “Bu duruşma da nereden çıktı, hangi nedenle, hangi davanın?” diye soranlar olacaktır.
Hemen söyleyelim… Yargıtay, bu kez evrakta sahtecilik yapan polisler hakkında verilen cezaların bir bölümünü bozdu. Zaten aldıkları ceza nedeniyle bir aydan kısa bir süre cezaevinde kalan ve bundan sonra da İnfaz Yasası nedeniyle cezaevine girmeyecek olan polislerin cezası daha da hafifledi. Şimdi İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, bozma kararı uyarınca bu davayı yeniden karara bağlayacak.
Özeti bu.
Ancak 15 yılda öylesine acı olaylar yaşandı, bu acı olaylar yaşanırken polislerin korunması için öyle işler yapıldı ki bilmeyenler için en baştan tekrar anlatmak, bilenler için yeniden anımsatıp, son gelişmeleri bu yaşananlar üzerinden aktarmak gerekiyor.
* * *
2 Haziran 2010’da narkotik polisi, ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencisi Onur Yaser Can’ı gözaltına aldı. Yasaya göre esrar kullanmak suç değildi ama ne yapsa, sadece kullanmak amaçlı aldığını anlatamadı.
İlk ifadesi alınırken sorguya avukat çağrılmadı, ailesi de aranmadı.
Çırılçıplak soyuldu, dövüldü, işkence gördü. Polise yalvaran gençlerin sesleri dinletildi Onur Yaser’e. Muhbirlik yapması isteniyordu. Onur Yaser, anlamıyordu. Kurtulduğunu sandığı anda, “yeniden görüşeceğiz” denildi, korku kalbini kapladı.
Doktor muayenesinden önce ifade tutanakları imzalatılmadı, muayene sırasında polis de girdi odaya. Muayene bitince okumasına izin verilmeden tutanaklar imzalatıldı. İşkence gördüğünü kanıtlayacak araçlar elinden alındı.
Serbest bırakıldıktan sadece bir gün sonra yeniden emniyete çağrıldı. Korkuyla gittiği emniyetten çıktıktan sonra da takip altındaydı.
İfadeleri alabilmek için bir avukata başvurdu. Ancak ifadeleri avukatı da alamadı. Emniyetten, imzası eksik olduğu gerekçesiyle yeniden çağrıldı.
Yeniden ifadeye gitmesi gereken günün akşamında, 23 Haziran 2010’da oturduğu apartmanın 3. katından kendini boşluğa baktı.
İntiharın ardından geçen 11 ayda, dosyayı 3 ayrı savcı aldı. İşkence iddiaları araştırılırken, sadece emniyetin giriş-çıkış kayıtlarına bakıldı. İşkence iddiası “takipsizlik” kararıyla kapatıldı.
Onur Yaser Can’ın ifadelerinin emniyette değiştirildiği ise netti, buna rağmen tutanağı neden imzaladığı da araştırılmadı, işkence ihtimali akla bile getirilmedi.
İki polise sanki değiştirdikleri önemsiz bir belgeymiş gibi, “evrakta sahtecilik”ten dava açıldı. – Polis ifadelerine göre ise “Yaser çırılçıplak soyulmuş ama nazik davranılmıştı.”
İki polis, indirimli cezalar ve 1 gün aylıktan kesinti kararıyla kurtardı. Yargıtay kararı bozdu.

Onur Yaser Can, annesi Hatice Can ve babası Mevlüt Can
Onur Can’ın annesi Hatice Can da yapılanlara dayanamadı. 2 Mart 2014’te yaşamına son verdi.
Baba Mevlüt Can ve kızı Ezgi Sevgi Can, artık iki “cinayet”in hesabını sormak zorundalardı. Mevlüt Can, bu acılara 9 yıl dayanabildi. Yaşamını kaybetti.
İki polis, bir aile yok olduktan ve 9 yıl süren yargılamadan sonra indirimli biçimde ceza almış, 6 yıl 5 ay hapse mahkûm edilmişti. Mahkeme, bu kararla birlikte, işkence evrakını değiştiren 5 kişi ile ilgili suç duyurusunda da bulunmuştu. Ancak valilik, mahkemenin suç duyurusuna rağmen iki kez soruşturma izni talebini geri çevirdi. Sonunda, avukat Mehmet Ümit Erdem’in kararlara yönelik itirazı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 11 yıl sonra soruşturmaya izin verildi.
Ancak suç duyurusu da eksikti. Zira mahkeme, işkence yapıldığını gizlemek için evrakın değiştirildiğini kabul ediyordu, ancak işkenceden suç duyurusunda bulunmuyordu.
İşkence kısmı eksikti ancak idare mahkemesinin kararı sonucunda, İstanbul Başsavcılığı, Onur Yaser Can’ın gözaltına alınışından 12 yıl sonra dava açtı. Biri bilirkişi, dördü polis beş kişi yargılanmaya başlandı.
İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi, resmî belgede sahtecilik, resmî belgeyi bozma yok etme ve gizleme suçlarından yapılan yargılama sonucu, 5 Haziran 2023 tarihinde, sanık polisler ve amirleri hakkında sanıkların kastı, kastlarının yoğunluğu ve suçun kamu görevlisi sıfatıyla işlenmesi sebebiyle alt sınırdan uzaklaşarak toplam 6’şar yıl ceza almalarına hükmetti. Resmî Belgede Sahtecilik suçundan ise daha önceki takipsizlik kararlarını dayanak göstererek sanıklar hakkında “hüküm kurulmasına yer olmadığına” karar verdi.
Ayrıca mahkeme sanıkların işkence, intihara sürükleme ve cinsel saldırı suçlarından da yargılanmaları yönünden ısrarlı talepleri dikkate alarak dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
Can’ın avukatı Ümit Erdem, istinaf başvurusunda, resmi belgeyi bozmak ve gizlemek suçundan verilen cezanın üst sınırdan verilmesini, resmi evrakta sahtecilik suçundan da ceza verilmesini, işkence, cinsel saldırı ve intihara sürükleme suçlarıyla ilgili de soruşturma açılması zorunluluğunu anımsattı.
Tam bu süreçte Fatih Başsavcılığı, sanık polisler hakkında işkence, cinsel saldırı ve intihara sürükleme suçlarından verilen takipsizlik kararını kaldırdı.
Buna rağmen İstanbul 18. Bölge Adliye Mahkemesi, 17 Kasım 2024’te çok tartışmalı bir karara imza attı. İstinaf mahkemesi, resmî belgeyi bozma ve yok etme suçlarıyla direk illiyet bağı olan işkence, cinsel saldırı ve intihara sürükleme suçları hakkında hiçbir değerlendirme yapmadan karar verdi. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılama boyunca dosyaya eklenen kuvvetli delil niteliğindeki tanıklıkları ve kaldırılan takipsizlik kararını da görmezden gelerek, sanıklar hakkında evrakta sahtecilik suçu yönünden “kamu davasının düşmesine” hükmetti.
Resmi belgeyi yok etmek ve gizlemek suçlarından verilen karar hakkında ise üst sınırla ilgili talepleri görmezden gelerek, mahkemenin kararında alt sınırdan uzaklaşmasının ve sanıklar hakkında neden iyi hal indirimi uygulanmadığının yeniden tartışılması gerektiğinden bahisle kararı bozdu. Bu kararla ile mahkeme, açıkça cezaların sanıklar lehine indirilmesini istedi.
Bu dava İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam ediliyor.
Gelinen nokta bu. 20 Haziran’da, bu bozma kararı doğrultusunda, İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılama yapılacak.
Bu davaya kaynaklık eden İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya 2019’da karara bağlanmıştı. Mahkeme, Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları Salih Bahar ile Soner Dündoğdu’yu 6 yıl 5 ay 15’er gün hapse mahkûm etmişti.
Tam 6 yıl sonra bu davanın Yargıtay incelemesi tamamlandı.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi, sanık polislere resmî belgede sahtecilik suçundan verilen cezayı onadı. Yargıtay, açık açık belge üzerinde oynama yapan polisler hakkında resmî belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek suçundan verilen cezayı ise bozdu.
Gerekçesi, iddianamede bu suçlamaların yöneltilmemiş olması. Oysa mahkeme, yargılama aşamasında kovuşturmanın kapsamını genişleterek, gerekli araştırmaları yaparak bu cezayı vermişti.
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, bozma kararı üzerine hızlı biçimde 16 Ekim’de duruşma yaptı. Savcı, duruşmada, bu suçlar nedeniyle dava açılmadığı için ayrıca karar verilmesine gerek olmadığı yönünde görüş bildirdi. Duruşma 11 Aralık’a ertelendi. Bugün 13.30’da, aynı mahkemede duruşma yapılacak.
Ve yüksek olasılıkla bu davada karar çıkacak.
Yıllar süren yargılama sürecinde ortaya çıkan deliller ve bilirkişi raporları, sanık polislerin Onur Yaser’in ifadesi dahil tüm resmi evraklarını değiştirmekle yetinmeyip aynı zamanda orijinal kopyalarını imha ettiklerini, daha sonra kendilerine teslim edilen bilgisayar imaj kopyalarında da sahtecilik suçlarını gizlemek amacıyla belgeleri tahrif ettiklerini ortaya koydu. Bu bozma kararına buna rağmen verildi.
Zaten kuşa dönmüş cezalar alan iki polis, bir ay bile cezaevinde kalmadı, kalmayacak. Ancak Ezgi Sevgi Can ve avukatları, cezasızlıkla mücadele için, başkaları da işkence görmesin diye bu adalet mücadelesini yürütüyor.
Can ailesinden geriye hüzünlü fotoğraflar kaldı. O fotoğraflardan geriye sadece Ezgi Sevgi Can…
Adalet mücadelesini inatla sürdürüyor.
Ve bu mücadeleye karşı yıllardır ısrarla sürdürülen adaletsizlikleri de görüyor, biliyoruz.
Kaynak: T24